İstanbul Kongre Merkezi’nde düzenlenen Memur-Sen Büyük Türkiye Buluşması’nda konuşan Bilgin, 200 yıldır hegomonik bir üstünlük kuran Batı sisteminin bugün üstünlüğünü kaybetme sürecine girdiğini söyledi.
Bunu her yeni olayda görmenin mümkün olduğunu örneklerle açıklayan Bilgin, “Dünyanın gelişmiş ülkeleri diye bilinen 7 gelişmiş ülkenin pandemi sürecinde karşılaştığı manzaralar, sokaklarda, hastane önlerinde ölen insanlar… Sağlık sisteminde parası olmadığı için tedavi edilmeyen insanların perişanlığı, Batı sisteminin sadece krizinin derinleştiğini değil aynı zamanda nasıl gayrı insani bir hale dönüştüğünün ifadesi ve görüntüleri olarak yansımıştır.” ifadelerini kullandı.
Batı sisteminin bir yüzünün vahşi kapitalizm, diğer yüzünün ise emperyalizm olduğunu ifade eden Bilgin, emperyalizmin en çok Türkiye’nin bulunduğu coğrafyayı tahrip ettiğini belirtti.
Bilgin, şöyle konuştu:
“Bakın Irak’ta kan gölüne dönmüş bir coğrafya var, şehirler, kasabalar var. Aynı şeyi Suriye’de, Tunus’ta, Libya’da, Afganistan’da, Yemen’de Kafkasya’da görüyoruz. Bütün bu vahşetin tırmanması aslında Batı sisteminin hegomonik üstünlüğünü kaybetme karşısında çaresiz kaldığını, başka araç bilmediğini, başka bir yön bilmediğini göstermektedir. Bu kriz karşısında Batı emperyalizmi hangi yönü tanımaktadır? Bir, savaşa, doğrudan doğruya ülkelerin içerisinde kan dökmeye yönelmektedir. İki, iç savaş çıkarmaktadır. PKK, PYD, DEAŞ gibi terör örgütleri üzerinden ülkelerin iç işlerine terörle müdahale etmektedir. Dolayısıyla bu ülkeleri istikrarsızlaştırmak, kontrol altına almak, kendi denetimleri altına aldıkları yönetimleri iş başında tutmak istemektedirler. Bu vahşetin nereye kadar uzanacağını tahmin etmek zor değildir. Bu vahşet insanlık için büyük bir dramdır ama Batı hegomonyasının da sonunu getirecek olan bir dramdır.”
Bu sürecin ortaya çıkardığı neticelerden birisinin milli devletlerin yeniden yükselişi olduğunu vurgulayan Bilgin, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Milli devletler olmasa Batı emperyalizmine karşı direnmek asla mümkün olamazlardı. Türk milli devleti de Sayın Cumhurbaşkanımızın önderliğinde yürütülen demokratikleşme mücadeleleriyle birlikte yeni bir vasıf kazandı. Yani milletiyle bütünleşerek emperyalizme karşı bu coğrafyada en büyük direnç noktasını oluşturmuştur. Bunun içindir ki Türkiye Akdeniz’de kıstırılmaya çalışılmaktadır. Bunun içindir ki Türkiye, PKK, PYD, DEAŞ gibi cinayet örgütleriyle sürekli saldırı altında tutulmaktadır. Bu netice Batı’nın çıkmazıyla beraber başarısız olacak bir projenin adıdır. Bu sorun Batı tarafından başarısız bir şekilde kabul edilmek durumunda kalınacaktır. Terör örgütleriyle baş başa kalacaklardır. Evet, insanımızın, bu coğrafyanın kanı dökülmektedir ama kanla Batı sisteminin kazanacağı hiçbir şey yoktur. Irak’ta, Afganistan’da kazanamamışlardır. Yarın Libya’da kazanamayacaklardır. Öbür gün Suriye’de kazanamayacaklardır. Dolayısıyla Batı’nın şiddet siyaseti kaçınılmaz bir şekilde kendi sonunu hazırlayan bir yöne doğru evrilmektedir.”
Diğer bir neticenin milli devletlerin güçlenmesiyle birlikte kalkınma meselesi olduğunu anlatan Bilgin, Sanayi Devrimi’ne 200 yıl geç kalmanın bedelini çok ağır ödediklerini kaydetti.
Geçmişteki yanlışların Türk ekonomisini dışa bağımlı hale getirdiğini ifade eden Bilgin, enflasyon, devalüasyon ve döviz krizlerinin ithal ikamesi modelin yanlışlığının sonucu olduğunu aktardı.
Türkiye ile birlikte ithal ikamesi sistemine başlayan Asya Kaplanı ülkelerinin başarılı olduğunu ancak Türkiye’nin başarısız olduğunu belirten Bilgin, şunları kaydetti:
“Başarısızlığın iki kaynağı var. Birisi IMF ve Dünya Bankası perspektifi ile birlikte ekonomiyi yönetmeye kalktık. O da Türk ekonomisini Batı’ya, ABD ve Avrupa’ya bağımlı hale getirmiştir. Son 20 yılda değişen şey bu olmuştur. Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde yerli kalkınmaya dayalı bir büyüme modeline geçilmiştir. Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde tarihte bir dönüşüm yaşandı geçen hafta. Türk Devletleri iş birliğini ifade eden örgüt kuruldu. Bütün bunlar Türkiye’nin sadece Suriye’de, sadece Akdeniz’de değil, bütün bu coğrafyada barışı temsil eden ama kalkınma sürecinde de büyüyen bir ekonomiyle barışı temsil eden bir ülke olduğunu gösteriyor. Türkiye bütün bu düşmanlıkları kendi yerli enerjisini, insan gücünü ortaya çıkardıkça başaracağını gösterdi. Bugün dünyanın en hızlı büyüyen iki ülkesinden birisiyiz. İki çeyrekte böyleydi, üçüncü çeyrek de de beklentiler böyle. Yıl sonu itibarıyla da yüzde 10 büyüyeceğimizi tahmin ediyoruz.”
Türkiye’de devletin sosyal devlet kimliğinin ön plana çıktığını ifade eden Bilgin, toplu sözleşmeleri, en düşük memur maaşına en yüksek oranda zammın verilmesini sosyal devletin etkin kullanımına örnek olarak gösterdi.
Asgari ücreti enflasyonun üzerinde bir refah düzeyine taşıyacak bir anlaşmanın asgari ücret komisyonundan çıkacağını dile getiren Bilgin, “Bundan hiç kimsenin şüphesi olmasın. Bir diğer mesele de 3600 Ek Gösterge meselesidir. Bu çalışmayı Sayın Cumhurbaşkanımızın direktifleriyle sonlandırmak için çalışıyoruz. İnşallah ocak ayında TBMM’ye getireceğiz.” dedi.