İstanbul’da karakolda çıplak aramaya maruz bırakılan Onur Yaser Can’ın intiharında sorumluluğu bulunduğu iddia edilen dördü polis beş kişi hakkında 11 yıl aradan sonra açılan davanın ilk duruşması Cuma günü görülecek.
ODTÜ Mimarlık Fakültesi mezunu Onur Yaser Can, 2 Haziran 2010’da İstanbul Harbiye’de esrar satın aldığı iddiasıyla karakola götürüldü. Nöbetçi savcının “İfadesini alıp bırakın” talimatıyla serbest kaldı. İki gün sonra tutanaklarda eksiklik olduğu gerekçesiyle yeniden çağrıldı. Genç mimar, ifade vermek için üçüncü kez şubeye çağırıldığı 23 Haziran 2010 tarihinde intihar etti. Can’ın intiharının ardından kot pantolonunda bulunan notta, “Narkotik Şube’de çırılçıplak soyulup yere çöktürülüp öksürtüldüm. Onurumla oynadılar. Korkuyordum” yazıyordu.
Can’ın ölümünün ardından polisler S.B. ve S.G. hakkında “resmi belgede sahtecilik” suçundan dava açıldı ancak duruşma sırasında çıplak aramayı itiraf etmelerine rağmen polisler hakkında işkence ve kötü muameleyle ilgili kovuşturmaya yer olmadığına karar verildi. İki polis memuru, evrakta sahtecilik suçundan iki yıl altı ay hapis cezasına çarptırıldı. Yargıtay kararı bozunca dava yeniden görüldü ve 2019 yılında altı yıl beş ay 15’er gün hapis cezasına çarptırıldılar.
11 yıl aradan sonra dava açıldı
İstanbul 6. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen dava sırasında dört polis ve bir bilirkişinin daha verileri yok ettiği ve kayıtları sildiği ortaya çıktı. Mahkeme, olayda sorumluluğu bulunan beş kişi hakkında da suç duyurusunda bulundu. Ancak İstanbul Valiliği iddiaların soyut olduğu gerekçesiyle iki kez soruşturma izni vermedi. İstanbul Bölge İdare Mahkemesi’nin valiliğin soruşturma izni vermemesine ilişkin kararı kaldırılmasının ardından dördü polis beş kişi hakkında “gerçeğe aykırı bilirkişilik yapma”, “resmi belgede sahtecilik”, “resmi belgeyi bozma, yok etme” suçlarından 11 yıl aradan sonra dava açıldı.
Ezgi Can: Bu bir işkence davası
DW Türkçe’ye konuşan Onur Yaser Can’ın kardeşi Ezgi Can, “Savcılık iddianamesi eksik. Bizim 12 yıldır mücadelesini verdiğimiz bu meselenin bir ailenin yok olmasına sebep olan bir işkence davası olduğunu yine görmedi savcılık. Ama ben bunu her duruşmada dile getireceğim” diyor. Anne Hatice Can, oğlunun acısına dayanamayarak 2014 yılında intihar etmişti. Sağlık sorunları yaşayan baba Mevlüt Can da 2019 yılında hayatını kaybetmişti.
Can ailesinin avukatı Ümit Erdem de dosyanın genişletmesi gerektiğini savunuyor. Erdem, “Bu dosyada sadece yedi kişi sorumlu değil. 2010’dan beri meydana gelen süreçte başka kişilerin de sorumlu olduğu görüldü. Onur Yaser’in mektubunda ifade ettiği işkencenin, kötü muamelenin nasıl meydana geldiği, burada bu kişilerin dahlinin olup olmadığı veya başka kişilerin sorumlu olup olmadığının da araştırılmasını talep ediyoruz” diye konuşuyor.
“Sonuna kadar çabalayacağım”
Ağabeyinin ardından yargılama devam ederken anne ve babasını da kaybeden Ezgi Can, “Savcıların ortaya çıkarması gereken gerçekleri annemle babam o acılı halleriyle tek tek ortaya çıkardıkları için bu noktaya gelindi. Yani 12 yıllık bir mücadelenin sonucu. Zaman aşımı yoktur işkence suçunda. Bu suçla yüzleşecek bu polisler. Ben sonuna kadar bunun için çabalayacağım” diyor. Onur Yaser Can davasının Türkiye’de insan hakları mücadelesinin bir parçası haline geldiğini söyleyen Ezgi Can, “Kamuoyunu desteğe bekliyorum” diye ekliyor. Davanın ilk duruşması, 30 Eylül Cuma günü Çağlayan Adliyesi’ndeki İstanbul 41. Ağır Ceza Mahkemesi’nde saat 10’da görülecek.